İSLAM VAKIF MEDENİYETİDİR (SADAKA-İ CARİYE)

 

İnsanın yaratılışında var olan yardımlaşma duygu ve düşüncesi, insanlığın tarihi ile yaşıttır. Her toplum, yardımlaşma hususunda kendi yaşadığı zamanın sosyal yapısını göre bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Yardımlaşmanın teşkilatlandırılmış en ideal şeklini ise, vakıf olarak görmekteyiz.

Vakıf; kişinin taşınır veya taşınmaz mallarını hiç bir dış tesir altında kalmaksızın, sırf kendi rıza ve isteğiyle şahsi mülkiyetinden çıkarıp, hayır veya hasenat gayesiyle yine kendisi tarafından belirtilen şart ve hizmetlerin yerine getirilmesi için ebedi olarak tahsis etmesidir.

Vakıf, bir hukuki müessese olarak şöyle tarif edilmiştir: Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah’ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatini (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir. Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah’ın (toplumun) mülkü haline gelir.
Ebu Hanife’nin tarifi şöyledir: Vakıf, mülk olan bir ayn’ı, vakfedenin mülkiyetinde alıkoymak ve gelirini yoksullara veya başka hayır yollarına tasadduk etmekten ibarettir. Malikiler, vakıfta ebediliği (te’bid) şart koşmazlar ve kısa süreli vakfı da geçerli sayarlar. Bir ev, dükkan veya araziyi belli süre için kiraya verip, kira bedelini hayır yoluna sarfetmek gibi.

Vakfın sebebi;Allah’u Teala (cc)’nın rızasına yakınlaşmayı talep etmektir” (Dürri’l Muhtar’da “Vakfın sebebi, dünyada insanlara ihsan ve ikramı, ahirette sevabı irade ve kasdetmektir” hükmü kayıtlıdır. Mahiyeti aynıdır). Allah’a yakın olmayı arzulamak, O’nun rızasını tahsile çalışmaktır

İMAN EDİP İNFAK ETMEK, PAYLAŞMAK MÜSLÜMAN’IN ÖZELLİĞİDİR
Günümüzde insanların en muhtaç olduğu ahlak cömertliktir. Sadece kendisini düşünen, devamlı kendi çıkarlarının derdine düşen ve bütün nimetleri nefsine layık gören bir insan, bu haliyle varlıkların en alt seviyesine düşmektedir. Çünkü, insanın dışındaki her varlık, az da olsa bir başkasına hizmet eder, fayda verir.

İnfak iman ve ilimle olur. İnfakın her zerresi rahmet sebebidir. İnfak her yönüyle israftan ayrı bir şeydir. İkisinde de mevcut imkanı kullanma, malı elden çıkarma ve harcama vardır. Fakat israfta his ve şehvet söz konusudur. İsraftaki hedef Allah’ın rızası değildir. Nefsin hevasıdır. İsrafın her türlüsü zarardır ve haramdır.

Kamil müminin en önemli sıfatları eminlik ve cömertliktir. Mümin, insanların hatta hayvanların bile kendisinden emin olduğu ve fayda gördüğü kimsedir.

Allah yolundaki infak, kalpteki iman ve irfan için bir ölçüdür. Allah için malını veremeyenler canını hiç veremezler. Malından ve canından cimrilik edip Hakk’ın ve halkın hukukunu çiğneyenler, dünya ve ahiret mutluluğuna eremezler. Ruhun saadeti Allah için sevgi ve hizmette gizlenmiştir.

VAKIF DÜNYALILARI AHİRETE TAŞIMA YÖNTEMİDİR

Vakıf;kitap, sünnet ve sahabe-i kiram’ın icmaı ile sabit olan İslami bir müessesedir. Zira rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’deki yedi bahçeyi vakfetmiştir. Aynı şekilde sahabeler ve Hz. İbrahim (a.s) de bazı emlaki vakfetmişlerdir. Bu vakıflardan bazıları varlıklarını günümüze dek devam ettire gelmişlerdir.

Bunların yanı sıra günümüzde bu anlayışın bir ürünü olarak camiler, mescidler, medreseler, kütüphaneler, zaviyeler ve kervansaraylar hep “vakfın” önemini kavrayan mü’minlerce meydana getirilmiştir. Anadolu’nun büyük bir bölümünde “vakıf’ arazilerine rastlamak mümkündür.

İşte varlığıyla insanoğluna hayatında da memetındada hizmet eden kuruluş olan vakıf insanın ölümünden sonrada ismini ve eserini yaşatan kurumdur, ölümlü ve geçici olanı ebedileştirme, dünyalıları ahirete taşıma yöntemidir.
İnsanın yaratılışında var olan yardımlaşma duygu ve düşüncesi, insanlığın tarihi ile yaşıttır. Her toplum, yardımlaşma hususunda kendi yaşadığı zamanın sosyal yapısını göre bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Yardımlaşmanın teşkilatlandırılmış en ideal şeklini ise, vakıf olarak görmekteyiz.

Vakıf; yorgunu dinlendiren misafirhane, yetimi barındıran yurt, yoksulu güldüren yuvadır.
Vakıf; cahili öğreten okul, açı doyuran aşevi, hastayı tedavi eden hastanedir.
Vakıf; mutluluğa götüren kapsamlı ve görkemli bir yoldur.
Vakıf kurumu; insanın insana, hatta insanın tüm canlılara sunabileceği hizmetin tümüdür.
Vakıflar; en güzel bir sosyal hizmet tesisidir.
Vakfa saygı, tarihe saygıdır.
Vakıf; iman, sevgi ve manevi olgunluğun mahsulüdür.
Vakıf; sevgi sembolü, insanlık dolu bir fazilet yoludur.
Vakfa hizmet; halka hizmet, halka hizmet ise; hakka hizmettir.
Vakıf; diriye şefkat, ölüye rahmet vesilesidir.
Vakıflar; varlıklarını vatan ve milletine armağan edenlerin eserleridir.
Vakfa hizmet kültür ve sanata hizmettir.
Vakıflar; geçmişe saygı, geleceğe teminattır.
Geçmişte kurulan vakıfların kurucuları vakıflarının işletilmesi ve geliştirilmesi sırasında yaşanacaklar için hem dua hem de beddua bırakmışlardır.
Bu yüzden çoğu kimse vakıf söz konusu olunca son derece temkinli davranır.

Vakıf duası;
Her kimse ki; Vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allah’u Teala’nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin…”
Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesinden… Hicri 950 – Miladi 1543

Vakıf Beduası;
“Allah’a ve Ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, Sultan, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz.
Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, fesh edilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikab etmiş olur.
Böylece günahkarlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Malik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez…”
Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesinden…