RÖPORTAJ: VAKIF İNSANI

RÖPORTAJ : AHMET M. ZİYLAN (Vakıf Onursal Başkanı)
Soru: Kıymetli büyüğümüz; hazırladığımız bültenimizin bu sayısında öncelikle Vergi Muafiyetinin başarı hikayesini ve resmi yönlerini işledik.
Vakıf insanı yönünü de size sormak istiyoruz.
Cevap: Vakıf insanı demek, hizmet ehli olmak demektir. Nerede hayırlı bir iş varsa orada olan kendini o işlerin sorumlusu gören, o iş bitince, başka bir işe koşan, hayır sahibine Vakıf insanı denir.
Kim gibi, Hacı Mehmet Tekerlek gibi, Kovacı Hayri gibi. Bu adamlar varlıklı hayır sahiplerinden alır, aracı olur, yardıma muhtaç olanlara verirler. İnsan tek başına da vakıf insanı olabilir. Bütün işi gücü o olur. Hacı Mehmet Tekerlek ihtiyacı olanların halini gördüğü, bildiği için onların yardımına koşar.
Her insan bir vakıf insanı olabilir. Yalnız yapılan işler vakıf çatısı altında çalışılmadığında ölüm geldiği an çalışmaların hepsi biter. Ama bir grup olarak veya vakıf olarak çalışıldığında bu çalışmaları diğer arkadaşlar devralır. Vakıf hizmetleri devam eder, hayır işleri de kesilmez.
Soru: Vakıf insanı nasıl olur, en belirgin özelliği sizce nedir?
Cevap: Vakıf insanı maddi-manevi Allah ve Rasulû’nün rızası için insanların, hayvanatın ve nebatatın iyiliği için çalışmaya adayan kendisini başkasından üstün görmeyen insandır. Zamanında hem dünyada hem de ülkemizde bir çok farklı amaçlara hizmet etmek için vakıflar kurulmuştur.
Kimi kuşlara yuva yapmak için, kimi hastalara şifa için, kimi eğitim için, kimi ağaçları korumak için, kimi müşkül insanların beslenmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi, hatta hizmetçilerin kırdığı tabakların ücretini karşılamak için bile vakıf kurulmuştur. Bütün vakıfların bir amacı vardır, o da kamu yararına hizmettir. Her vakfın bir vakıf senedi (Vakfiyesi) vardır. Vakıf insanı da bu amacın dışına çıkmamalıdır.
Vakıf insanların en belirgin özelliklerinden biri de (aslında bu özelliğin bütün Müslümanlar da bulunması gerekiyor) her ne iş yaparsa yapsın onu en mükemmel şekilde yapmalıdır. Kişi fedakâr olmalı ve yaptığı bütün işleri Allah rızası için yapmalı. Eğer samimiyet olmazsa yapılan işin bereketi olmaz. Diğer bir belirgin özelliği de hoşgörülü olmasıdır. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi ‘‘yaratılanı Hoşgör yaratandan ötürü’’.
Vakıf insanının; vakfın malını, eşyasını, parasını kullanırken çok dikkatli olması gerekir. İsraf etmemeli, hor kullanmamalı, vakfın suyu ile abdest alırken bile tasarruflu kullanmaya dikkat etmelidir. Yapılan hizmeti kendisine mal etmemelidir. Hz Süleyman ile serçenin diyaloğunu hepimiz biliriz. Serçe yerden aldığı bir toprağı Hz Süleyman’ın sarayına serpmek ile tehdit eder. Böylece malına vakıf malı katarak Hz Süleyman’ın malını yok etmekle tehdit ediyor. Bu hadiseden çıkarılacak çok dersler vardır.
Hülasa vakıf malını zimmetine geçirmemeli, vakıf malına tenezzül edenlerin çok müşkül duruma düştüklerini unutmamalıdır.
Soru: Vakıf olmak neden önemlidir?
Cevap: Yardımlaşmanın teşkilatlandırılmış en ideal şekli vakıftır. Osmanlı’ya baktığımızda büyüklerimiz vakfa O kadar önem vermişlerdir. Ecdadımız vakıf sistemi ile hem yaşadıkları mekanları, hem de kendi gönüllerini zenginleştirdiler. Kalpleri sevgi ve şefkatle dolu Osmanlı insanları, kurduğu vakıflarla sadece insanları değil, hayvanları da düşünmüştür. Tarihe dönüp bakarsanız, ecdadımızın fethettikleri şehirleri yakıp yıkmak yerine, vakıflar kurarak ihya ettiklerini görürsünüz. Camiler, medreseler, kervansaraylar, darüşşifalar, hamamlar, bedestenler ve çarşılar. Ve daha niceleri… Zaten müslümana yakışan bu değil mi: İnsanı inşa etmek için bir medeniyet inşa etmek.
Vakıf olmanın önemli bir yanı da insanları şeytanın vesvesesi olan enaniyetten ve kibirden korumaktır. Kurumsal çalışmayı teşvik etmesidir, yasalar gereği.
Soru: Vakıf kurmak için neler gereklidir?
Cevap: Hayır sahipleri yaptığı veyahut yapacağı hayır işlerinin sonsuza kadar devam etmesi için Vakıflar Bölge Müdürlüğüne müracaat eder. Vakfın nasıl kurulacağını, şartlarını öğrenir, bir avukat yardımı ile vakıf kurar. İstediği evini ve dükkânını, hanını, tarlasını, bahçesini taşınmaz mülklerini vakfa verir. Şartlarını isteklerini vakıf senedine yazar, kimler bu vakfı yürütecek, gelirleri nasıl taksim olacak belirler. O vakıf devletin kontrolüne geçer. Sonuna kadar amel defterine ecirleri yazılır. Veyahut kurulmuş faaliyette olan bir vakfa taşınmaz mülkünü hibe etmekle de aynı sevabı alır.
Hizmet ehli, iyilik yapmaktan, başkalarının işini görmekten zevk alan yardımsever insanlar, vakıf kurmadan önce bir amaç için bir araya gelir. Bu işe gönül veren, aynı düşüncede olan kişiler yukarıda dediğimiz gibi Vakıflar Bölge Müdürlüğünden bilgi alır, vakfı kurarlar.
İnsanlar ölüyor ama vakıf ölmüyor.
Vakıf işlerinde sırayla hizmet etmek vardır. İnsan ölür, iş biter ama vakıf olduğunda yapılan iş devam eder. Gerektiğinde devlet kontrol ederek bu işlere sahip çıkar. Vakfın kıyamete kadar devam etmesini sağlar. Bu yüzden vakıf senedi yapılır, resmileşir.
Vakıfta insanların ismi konuşulmaz, vakfın adı konuşulur. Bir fakire insan yardım etse yardım alan kişi yıllar sonra bile yardım aldığı kişiyi görünce yardım aldığından dolayı ona karşı ezilir, büzülür. Halbuki vakıftan alsa o insan ezilmez. Vakıf hem vereni korur, hem de alanı korur. Asıl gerçek hizmet budur. Vakıftan alan kişi vakfa kimin para verdiğini bilmez. Hayır havuzu oluşmuş olur. İnsanın vakıf kanalıyla vermesi kendi eliyle vermesinden daha iyidir. Rahmetli Adil hoca da bu hizmetlerin sürekliliği için vakıf olmayı istemiştir.
Vakfımızdan önce Hoşgör Fatih Kuran Kursu ve Haşim Bakbak adında bir vakıf insanı var. Kurs ile ilgileniyor, yardım ediyor, yemeklerini ayarlıyor, küçük bir dernek olarak yürüyor. Adil hocamızı da oraya davet ediyor ve vakıf fikri böylece meydana geliyor.
Soru: Kamu yararına vakıf olmakta kasıt nedir?
Cevap: Kamu yararına vakıf olduğunu vakıf senedine göre faaliyet gösterdiğini ve devlet kontrolü altında güvenilir olduğunu belirtmesidir. Bu vakıflara kamu yararına çalıştığı için vergi muafiyeti tanınmıştır. Bu vakıflara rahatlıkla yardım edebilirsiniz benim kefaletim altındadır demek istemektedir.
Dünyanın değişik ülkelerinde beşeriyete faydalı olmak için zaman zaman hastane, okul, sağlık ve eğitim için vakıflar kurulmuştur. Müslümanlar ise hem beşeriyet için hem de Allah rızası için çalışmışlardır. Devletin desteklediği, kontrol ettiği bir kamu yararına vakıf olmak bu açıdan da çok önemlidir.
Soru: Bülteni hazırlanırken araştırmalar yapıyoruz. Bu sırada vakfımızın büyükleri ile sohbet etme imkânı buluyoruz. Büyüklerimizin hepsi vakfı kurmadan önce haftanın belirli günlerinde bir toplantı yerinde toplandıklarını ve daha sonrasında birkaç kişinin ortaya attığı fikir ile o fikir ışığında kakfı kurduklarını söylüyorlar.
Cevap: Vakıf kurmak Adil Özberk hocamızın fikriydi. Vakıf olmak böyledir. Küçük bir fikir birkaç samimi fikirler ile birleşir ve Allah’ın izniyle birçok Kur’an Kursu, cami ve medrese yapmaya kadar gider.
Soru: Gaziantep halkı Hoşgör Fatih İlim Vakfı’nı nasıl görüyor?
Cevap: Gaziantep halkı vakfımıza bir maneviyat yuvası olarak bakıyor. Senelerdir hâfız yetiştirmiş bir kurum olarak Gaziantep halkı da bu hayır havuzuna maddi manevi yardımlar yapıyor. Şahsım olarak vakfımızın vergi muafiyetine en çok sadaka-i cariye yapan firmaların, insanların dünyada da bir nebze karşılığını görecek olmasına çok sevindim.
Soru: Peki siz yıllardır kendinizi vakfetmiş bir insan olarak vakıf insanlarına hangi nasihatleri etmek istersiniz.
Cevap: Hiçbir hizmet bir kişiye mal edilemez. Büyüklerimiz Cami yaptırdıklarında bile isimlerini vermekten kaçınmışlardır. Nedeni ise şu şekildedir; insanlar kendi arasında falanca şu Camii yaptı der de alacağı sevabın eksilmesinden korkarlarmış.
Vakıf insanlarının hizmetlerinde devamlılık ve işini severek yapma esastır. Bir örnek vereyim benim askerde bir komutanım vardı. Komutanımız akşam olunca ansızın gelir yemeklerimizi ve temizliğimizi kontrol ederdi. Kimi askerlerde komutanımızın işini takip etmesinden rahatsız olurlardı. Oysa ben komutanımızı takdir ederdim. Çünkü komutanımız işini takip ettiği için onun sayesinde herkes işini doğru dürüst yapmak zorunda kalıyordu. Biz bu sayede düzgün yemekler yiyebiliyorduk. Vakıf insanı da böyle olmalı, işini bizatihi kendisi takip etmeli.
Soru: Bir vakfın veya vakıfların sonunu hangi sebep hazırlar?
Cevap: İstişareye önem verilmeyen bir yerde vakıflar yaşayamaz. İstişare sadece vakıflarda da yapılmaz her aile babası istişare etmek zorundadır. Bu konuda söylediğim bir söz var; tek başına verilen en iyi karar istişare ile verilen en kötü karardan daha kötüdür.
KAYNAK: HOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYI