BAŞKAN İLE VAKIFLAR ÜZERİNE

 RÖPORTAJ: MEHMET TAHMAZOĞLU (ŞAHİNBEY BELEDİYE BAŞKANI)
2017 yılında “Vergi Muafiyeti Statüsü” kazandırılan Kamu yararına hizmet eden vakıf olmamızdan dolayı Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu ile vakıflar hakkında konuştuk. Gaziantep’te vakfetmek deyince akla gelenlerden biri de Mehmet Tahmazoğlu’dur. Başkanımız konu Vakıf Medeniyeti olunca röportaj için bize vakit ayırdılar. Samimi bir ortamda sizlerinde istifade edeceği güzel bir söyleşi yaptık.
Soru: Başkanım, vakıf denilince aklınıza ne geliyor.
Cevap: Vakfın özünde, Allah rızası, ahirete dönük çalışmalar vardır. Sırf O’nun rızasını gözeterek, başka insanların maddi manevi hayatını, gerek dünyevi gerekse uhrevi yönde kolaylaştıracak işleri hiç bir menfaat beklemeden yapmayı vakıf olarak tanımlayabiliriz. Ecdadımıza baktığımızda; vakıf olmayı, insanlara yardım etmeyi o kadar iyi yapmışlar ki, sadaka taşlarından kuş saraylarına kadar muhteşem hizmetleri bulunmaktadır.
Avrupa’da ise vakıflar, belki de kendi vicdanını rahatlatmak için bazı çalışmaları var. Ama İslamiyet ile şereflenemedikleri için bunun Allah katında bir sevabı olmayacaktır.
Soru: Vakıf denilince aklınıza gelen ilk 5 kelime nedir?
Cevap: Vakfın temelinde insan var. Vakfın özünde, insanların dünyevi ve uhrevi işlerini menfaat beklemeden kolaylaştırmak var. Vakıf olan insanın fedakarlığı ve cefakârlığı var. Vakıf hizmetinin sırf Allah rızası olmasından kaynaklanan mükâfatı var.
Ailelerimiz akrabaya, komşuya yardımcı olmanın önemini anlatarak bizleri yetiştirdiler. Ben ve kardeşlerim mahallede komşularımızın adeta kapıcısı gibi çarşıya gidip gelmelerinde ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Oysa şimdi kendi çocuğumuzdan bir şey isteyemiyoruz. Hiç unutmuyorum, Erzurum’ da üniversitede okurken bir gün gördüm ki, ablanın biri pazardan alışveriş yapmış poşetleri taşımakta zorluk çekiyordu. Hemen yanına gittim ve yardım edebilir miyim dedim. O kadar mutlu oldu ki bana çok dua etti.
Soru: Vakıf insanı nasıl olmalıdır?
Cevap: Vakıf insanı, elbette merhametli, fedakâr, cefakar, sabırlı, kararlı ve azimli olmalıdır. Zengin olmasına gerek yok, gayretli ve istekli olursa parayı Allah bir şekilde bulduruyor. Vakıf insanı, tevekkül edecek. Başarılı olmak veya olmamak Allah’ın bir lütfudur. Bir insan gerçekten Allah rızasını gözeterek bir iş yaptığı zaman Allah sebepler dairesinde mükâfatını veriyor zaten. O yüzden en önemli unsur, gayretli olmaktır.
Soru: Bir belediye başkanı olarak, Gaziantep’te hizmet veren bir vakıf sizce nasıl olmalıdır?
Cevap: Her vâkfın kendi belirlediği bir amacı vardır. Ve belirlediği amaçlar doğrultusunda faaliyetleri gerçekleştirir. Bu vakıf senedinde de yazılır. Ama bundan daha önemli olan vakıf, hedeflerini kuruluş aşamasında kararlı bir şekilde belirlemelidir. Bu doğrultuda hareket etmeli yapılacak işleri ve eserleri hayata geçirmelidir. Bu amacın dışına çıkmamalıdır. Vakıf yöneticileri, vakıflarda çalışan arkadaşlar işini Allah rızası için yapmalı, buradan bir ücret alıyorum diyerek yalnız işimi yapayım gibi sade düşüncelere kapılmazsa daha verimli olacaktır.
Soru : Hoşgör Fatih İlim Araştırma Vakfını nasıl tanıyorsunuz? Nasıl görüyorsunuz?
Cevap: Hoşgör Vakfı, benim çocukluğumdan beri bildiğim bir vakıftır. Hoşgör Camii’nin yanındaki Kur’an kursu geliyor aklıma. O zamanlarda belki çok güzel binaları yoktu ama insanlara bu dinin ve kitabının öğretilmesi konusunda müthiş bir çaba sarf ediyorlardı.
Rahmetli Hayri Sertbaş amca, rahmetli Abdulkadir Sökücü amca ve dayım Abdullatif Leblebici Hoşgör Derneği’nin üyelerindendi. O dönemde kimsenin arabası yok. Kimsenin maddi gücü yok. Öyle ki kıt kanaat uğraşa uğraşa Saçaklı İmam Hatip Lisesi yapıldı ve devam ettirildi. Nice insanlar yetişti oralardan.
Hoşgör Derneği’nden tanıdığım bir de rahmetli Adil Özberk hocamız var. Rahmetli hocamız Şıh Camii’nde bize Kur’ân-ı Kerim öğretirdi. Sonrasında Hüseyin Paşa Camii’nde ve Mehmet Akif Ersoy Camii’nde derslerimize devam ettik. Ders verecek mekan bulamayınca evlerinde derslerimize devam ettik. Benim ve birçok arkadaşımın hayatına rehber olan insanlardan biri de hocamızdır. Gaziantep’in son zamanlarda yetiştirdiği en büyük islam alimlerinden biridir. O zaman ki siyasi şartlara rağmen dimdik duran hak ve hakikati savunan, yiğit bir insandır.
Gaziantep’ e çok önceleri küçük Buhara deniliyordu. Sonra maalesef küçük Moskova olarak anılmaya başlandı. Tekrar güzelliklerle anılmasına Adil hocamızın büyük katkıları oldu. O Gaziantep’in tamamına hitap ederdi. Allah Rahmet eylesin. Mekanları cennettir inşalah. Hiç şüphemiz yok. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.
Çocukluğumuzda ve gençliğimizde bize rehber olan isimlerden birkaç örnek verebiliriz. Hasan Celal Güzel, Bedri İncetahtacı, Vehbi Dinçerler gibi büyüklerimiz 28 Şubat gibi zor dönemlerde herkesin susturulduğu dönemde tıpkı Elif gibi dimdik duran insanlardır. Bu isimler bir şehrin hatta ülkenin gençlerine rehber olan insanlardır. Belki maddiyat olmadığı için çok öne çıkamamış olsalar bile islami hizmetler olarak dini eğitim konusunda zirveyi yaşayan insanlardır.
Aslında Allah rızası için yapılan hiçbir iş küçük değildir. İşin sırrı ihlastır.
Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. Yani bir zerre ihlaslı amel batmanlarla halis olmayana tercih edilir. Şimdi tonlarca kömür mü kıymetli? Yoksa içinden çıkan bir parça elmas mı kıymetli? Burada kıymeti harbiye noktasından baktığımız zaman gerçekten elmas çok kıymetlidir. Kuran kursunun lavabosunu temizleyen bir insan, sırf ameli halis olduğunda belki de çok kıymetli gördüğümüz şeylerden Allah katında çok daha değerlidir.
Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı.
Eğer o razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak gerekir. Bunu bildikten sonra mesele bitiyor. Çünkü insanların kalpleri Allah’ın elinde… Allah bir insanı sevdirince biter. Onun için doğrudan doğruya rızayı esas maksat yapmak gerekiyor.
Allah israf edenleri sevmiyor, eğer bir kurum veya kuruluşta israf varsa Allah onların rızıklarını eksiltiyor. Bu konuya da çok önem vermeliyiz. Bizim insanımız mütevazılığı seviyor. Bir vakıf veya dernek israfa kaçarsa halk desteğini oralardan keser. İdarecisini mütevazi görmek istiyor. Dindar, dürüst, çalışkan görmek istiyor. Kendi idarecileri ile beraber yaşamak istiyor.
Soru: Hoşgör ile bir hatıranız oldu mu?
Cevap: Kurs, Hoşgör Mahallesi meydanında iken gidip Kuran-ı Kerim eğitimi alıyorduk. Hoşgör Külliyesinin yapımında çok büyük gayretlere şahit olduk. Oralarda nice hâfızlar yetişti. Hepsinin ihtiyaçları karşılanması konusunda çalışan çok insan var.
Eğer bir beldede, bir şehirde, hâfız yetişmiyorsa o şehir öksüz şehirdir, o şehir yetim şehirdir. Kuran kursları, büyük bir vazifeyi ifâ ediyorlar, gençlerimizi maddi manevi hayata hazırlıyorlar. Hoşgör yokken Ramazan aylarında Gaziantep’e Erzurum’dan, Adıyaman’dan, Elbistan’dan hafız getiriliyordu. Hoşgör sayesinde Gaziantep’te hafızlık müessesesi vücut buldu.
Soru: Hafız talebelerimize ve onların kıymetli ailelerine iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Cevap: Hafızlık, elbette çok kıymetli. Çünkü hayatımızın temel noktası Kuran’ı Kerim’dir. Yüce kitabı ezberlemek, hıfzetmek ve onu hayatına nakşetmek gerçekten çok değerli. Hafızlık, farzı kifaye olduğu için toplumun yükünü kaldırıyorlar. Düşünün, cebimizde taşıdığımız cevşenle bile lavaboya girmek istemiyoruz. Oysa hafızlar Kuran-ı Kerimi vücuduna nakşetmişler. Hafızlığın verdiği sorumluluk ile kafasındaki Kuranı Kerim’i hayatına tatbik etmesi gerekiyor. Hafız olmak, elbette çok kıymetli fakat devamında getirdiği sorumlulukları da yerine getirmek gerekiyor. Toplumda normal karşılanan bir hatayı hafızlar yaptığı zaman aynı hoşgörüyü görememektedir. Çünkü hafızlar Hazreti peygamberin varisleridir. Toplum, sıradan insanlara helal olan bazı durumları hacılara, hafızlara, dindarlara helal olarak görmeyebilir.
Anne babaları için ne mutlu ki, tabiri caizse çocuklarını canlı bir Kur’an olarak yetiştiriyorlar. Allah’a döndüğünüz zaman sadakayı cariyeniz varsa arkanızdan amel defterimiz kapanmaz. Bu sadaka-i cariyelerden biri de çocuklarını Hafız etmektir. Ben buna sevap makinesi diyorum. Tıpkı darphane gibi nasıl sürekli para basıyorsa hafız bir evlat da sevap makinası olarak amel defterine durmadan güzel şeyler yazdırıyor. Velilerimize müjde olarak Kuran kursuna alt tarafında bir İmam Hatip Ortaokulu ve kursun karşı tarafına da Uluslararası İmam Hatip Lisesi ve yurt yapımına yakın zamanda başlanacaktır. Kur’an kursunda bir de isimsiz kahramanları anmak gerekiyor. Bunlar Ahmet Ziylan ağabey, Ökkeş Eruslu ağabey, Nihat Durur ağabey ve nice gönül vermiş hizmet eden kahramanlar vardır. Rabbim günahlarınıza/günahlarımza kefaret eylesin hizmetlerimizi kabul eylesin.
KAYNAK: HOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYI